Yağmur Yine de Yağar ( Akademi Bülteni )

Zamanın yıpratamadığı eski toprakların en güzel kokusu yağmurda duyulurya işte o hesap bendeki insanların tecrube izlenimleri. Çoğu insanın ıslanmaktan korkmasını anlayamamakla beraber, yağmurun insana en güzel kokuyu sunarken çıkardığı sesleri de çoğu zaman farklılaşan sesler gibi algılarım. Farklı olaylar, farklı tecrube yansımaları, farklı çıkarımlar ve kazanılan bir anı daha. Kimi unutulup taşıdıkları canları gibi bir kalemde çizilip atılacak, kimi ise bir kalemlik canının o pahabiçilmez değerinden dolayı altı çizilerek hatırlanacak. İşte bendeki yağmurların değerinin odak noktası da buradadır. Bana değen her damlası, bir can parçasına saygıdır.Zamanın yıpratamadığı eski topraklar şimdi ya toprağa karıştılar, ya benliklerde unutulmaya yüz tuttular, ya da sıralarını bize savma yolunda mutlu mesut yürüyorlar. İşte onlar her yağmurda daha da değerleniyor. Kiminin karıştığı toprakta bir çiçek can buluyor veya bir yabani ot ilk kez saygı görüyor, kiminin dimdik bedenine duyulan saygıyla akıyor yağmurlar. Sonra anlaşılıyor ki, aslında yağmurlara değerlerini onlar veriyorlar.Islanmaktan korkmak gibi bir hisse kapılıyor bazen insan, bazılarımız çekiniyoruz bu değerli yağmurları kaldıramamaktan. Yine ders olup çıkıyor karşımıza. Ya gözlerimizi açıyoruz yağmura, tecrube olup katıyoruz varlığımıza, ya kapıyoruz gözümüzü eski suçlarımıza. İşte kaçmak için arkasına sığınığımız göz kapaklarımız aslında bizi kendimize hapsediyor. Büyüklüğü ile çıldırtan, küçüklüğü ile kendimizi gerçeklere kıskıvrak yakalatan bedenimize kapatıyoruz gözlerimizi.İşte burada başlıyor yağmurun senfonisi. Ya gözleri açık, başı dik nağmeler çınlar kulağımızda, huzurun sonsuz ahengi ile birleşir ve yağmur bizi içine çeker, ya da hapsolduğumuz gözkapaklarımızda elimizde ıslak bir kelepçe, hesaplaşılmamış gerçeklerimizin dikenleri batar her damlada. İki kaçış vardır önlerinde. Biri günah çıkarmaya gider, geçmiş kalır ve sözlerle yetinecek kadar düşer insanoğlu. Diğeri gidecek bir yola bile sahip olmadığını farkettiği bir yola ilerler. Çünkü bu insanların bedenlerinden geçen yağmurlar, çoktan mevcudiyetlerin karıştığı topraklarda çiçeklenmeye başlamıştır.Aranan bir af mıdır, kaçışa giden bir kapı mıdır, kibirli yalanlara bahanemidir bilinmez ama varılan tek noktadadır tecrube farklılıkları. Kimi ne umarsa onu arar, kimi yağmurun geleceğini ve onu nasıl izleyeceğini bilerek yaşar. Ama toprak bilir ki, dam altına kaçan insanlar için kulakları tıkamak hiçbir zaman sesleri dindirmemiştir. İşte bunu anlayanlardır, toprağa karışmışların ardında çiçek olup açanlar. Bunlardır işte geç kalınmış özürleri beklemeden affetmiş eski topraklar. Farklarını burada yaratırlar çünkü onlar zaten bedenlerde değil fikirlerde yaşarlar. Fikirler ölmemiştir hiçbir zaman diliminde, Kah giyotin dibinde, kah boynundaki ipi hissederek giyotinin ellerinde.Yağmur yine yağar... Dinmemecesine yağsa bile, tecrubeler senfoninin şefliğini yapar. Kimi insanın içine akar, kimi gülümseyen dudaklardan aşağı süzülür. Kimi yüreğimize batar, kiminde çiçek açar. Ama yağmur mutlaka yağar...22 Temmuzdan sonra yağacak yağmurları, şehitlerimizin mezarında çiçek açtırması için yağdıralım. Anıtkabir’e gittiğimizde bir daha af dilememek için, 80’den beri kapanan gözlerimize hapsolmamak için yağdıralım. Çünkü bu sefer kaderimiz bizim ellerimizde ve bir hata daha yapmak için artık çok geç.Ben sandık başında umutlarımla ve gülümseyerek bekleyeceğim. Tavsiye ederim siz de sandığa gülümseyerek gidin...

Hiç yorum yok: