Hablemitoğlu’nu Ararken… ( Bolu Olay Gazetesi 17 Aralık 2007 )

Yarın 18 Aralık... Yani Türkiye'nin binbir zorluklarla yetiştirdiği bir bilim insanını hain bir saldırıya kurban verişimizin yıl dönümü. 2002'nin Aralık ayında, soğuk bir kış akşamında, arabasından indiği sırada, çok sevdiği eşinin ve kızlarının yanına giderken daha önce onlarca defa karşılaştığımız gibi bir sonla bitirdiler o dolu dolu geçen yaşamı.Yarın Necip Hablemitoğlu hocamızın katledilişinin yıldönümü. AKP Hükümeti'nin seçimi kazandığı günden tam 45 gün sonra. Büyük talihsizlik. Tayyip Erdoğan'a göre "Ülkenin huzuruna sıkılan bir kurşun." Bana göre ise "Aydınlık için çırpınan Türkiye'de yapacakları yaptıklarından daha büyük olan bir insanın susturulması."Size biraz Necip Hablemitoğlu'ndan bahsedeyim. Doğduğu, büyüdüğü yeri değil, anmamız ve anlamamız gereken kısmını, eserlerini anlatacağım. Birçok çalışması, özellikle balkanlarda yaşayan Türkler konusunda çok başarılı incelemeleri ve kitapları olmasına rağmen, ben iki önemli kitabından bahsedeceğim.Birincisi "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası." Hatırlarsınız, yıllar önce Bergama'da altın çıkarılırken bir grup köylü aktivist çevreyi korumayı görev bilmiş ve o zaman için çok farklı eylemler yapmışlardı. Altın çıkarılırken kullanılacak siyanürün bir çevre felaketine sebep olacağını, Ege Denizi'ni ve İzmir çevresini kirleteceğini söylemişlerdi.Fakat raporlar aynısını söylemiyor, bu sırada da eylemler öncesi ve sırasında Alman Vakıfları bölgeye sistematik ziyaretler düzenliyorlardı. Medya mışıl mışıl uyurken! bu durum birilerinin dikkatini çekmişti. Necip hoca kitabında bütün Alman Vakıflarının kirli yüzlerini ve kimlerle çalıştıklarını kitabında tam anlamıyla deşifre etmişti.Konrad Adenauer, Heinrich Böll gibi Alman Vakıflarının hangi siyasi partilerin, hangi gizli servislerin arka bahçesi, daha doğrusu maşası olduğunu, bunların ülkemizde ne gibi kirli işler çevirdiğini ortaya bir bir döküyordu...Bu ona yetmemişti. Ardından en çok ses getirecek kitabını yazdı. Kitabın adı "Köstebek" idi. Bütün okurlarımızdan rica ediyorum, o kitaba mutlaka ulaşsınlar. Ulaşamayanlar benim e-postama mesaj atarlarsa elimden gelen yardımı göstereceğim. Mutlaka okunması gereken bir kitap.Emniyet gün geçtikçe kirleniyor, gencecik emniyet mensupları ışık evlerine gidiyordu. İstanbul zaten elden gitmişti, Ankara Emniyet Müdürü ise direniyordu. Laik Türkiye'nin kaleleri zaptedilirken, Fettullah'ın en güçlü olduğu devlet kurumu olan polis teşkilatında, hem de Ankara'da Cumhuriyetçi bir müdür olamazdı... Fettullahçı Polis Akademisi mezunlarının atamalarında masa altlarından özel atama kağıtları çekiliyordu, dönemin İçişleri Bakanı'nın desteğiyle Atatürkçü Derneklere baskınlar düzenleniyor, birşey bulamadıkları için Samanyolu Televizyonu'nda suçlayıcı, iftiralarla dolu programlar gösteriliyordu. Necip Hoca bunu yazdı...Ve dedi ki,"Yıl 2002. Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler ve meczuplar memleketi olma yolunda, devrimlerden dönüş sürecinin sancılarını yaşıyor... Geçtiğimiz yüzyılın başında, Derviş Vahdeti, Sait Molla, Dürrizade Abdullah, İskipli Atıf gibi mürtecilerin tasviyesi üzerine Cumhuriyet kurulmuştu.Bugün, küreselleştiği iddia edilen dünyada, gerçek anlamda küreselleşen Türkiye vatandaşı mürteciler, İngiltere'nin yanı sıra ABD, Almanya, Suudi Arabistan gibi ülkelerden yönetilmeye, yönlendirilmeye devam ediliyorlar. Yalnız bir farkla ki ABD'den gelen kimi müridler Türkiye'de milletvekili seçilip "Türban Krizi" yarattıktan sonra, tekrar anavatanlarına dönerken, kimi dervişler de milletvekili olmadıkları halde Türk hükümetine dışarıdan bakan olarak girebiliyor, yabancı taleplerin takipçiliğini yapabiliyor. (...)Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık ve hazin dönemini yaşıyor. Bir taraftan, Türkiye Cumhuriyetini koşulsuz savunan, Atatürk ilke ve devrimlerinin sahibi ve takipçisi, aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı, sömürüye karşı barıştan yana yurtsever, ilerici, ulusalcı kesim var. Ancak ne bir siyasal partiye, ne bir basın yayın kuruluşuna ne de kendilerini destekleyecek sermaye gücüne sahipler. ülkenin elden gidişini sessiz çığlıklarla seyrediyorlar.Mumcular, Üçoklar, Aksoylar, Kışlalılar ve olup biteni izleyen milyonlarca örgütsüz dağınık Türk yurtseveri !Karşı tarafta ise, ülkeyi etnik ve mezhebe dayalı olarak bölmeye, yer altı ve yer üstü ekonomik kaynaklarını pazarlamaya, din devleti kurmaya ve halkın dinini sömürmeye, hatta Cumhuriyetin başına numara koymaya kararlı zengin, güçlü, dış destekli, örgütlü vatan hainleri ve peşlerinden sürükledikleri ulusal bilinçten yoksun diğer bir kesim.Türkiye'deki tüm ulusalcıları, Fethullahçı tehlikeye karşı çok geç olmadan birlikte hareket etmeye; istihbarat birimlerindeki Fethullahçı unsurların temizlenmesi için kamuoyu oluşturmaya çağırıyorum."Necip Hablemitoğlu'nu birebir olarak hiç tanıyamadım ama eşini, Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu'nu yakından tanıma şansına eriştim. İnsan böyle yurtseverleri tanıyınca daha iyi anlıyor, düşünmenin ne kadar zor, korkunç ve cesaret verici bir gurur kaynağı olduğunu...Unutmayın! Aydınlar fikirleriyle yaşar, bedenen öldürülseler bile fikren öldürülemezler... Bir gün aydınlarımızın fikirlerini unutur ve unutturursak, onların katilleri, o beş para etmez tetikçiler değil, bizler oluruz...

Hiç yorum yok: