Prangalara Vurulmuş Özgür İnsanlar ( Bolu Olay Gazetesi 24 Kasım 2007 )

“Okulda defterime, sırama ağaçlara yazarım adını Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara yazarım adını Yaldızlı imgelere, toplara, tüfeklere, kralların tacına En geüszel gecelere günün ak ekmeğine yazarım adını Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına, gölgede değirmene yazarım Uyanmış patikaya, serilip giden yola, hıncahınç meydanlara adını... Hey özgürlük...” En sevdiğim türkülerden biridir, büyük usta Zülfü Livaneli’nin sesinde güzelleşir özgürlüğün o dayanılmaz ağırlığı. Benim de cevabını aradığım soru özgür olup olmadığımız değil. Ben bu ağırlığın sebebinin peşindeyim. Evet, özgürlüğün dayanılmazlığı hafifliğinde değildir, özgürlük ağır bir şeydir. Sorumluluk gerektirir. Ayağınıza prangalar takar özgürlük.O prangalar ki, bazen adı taşrada inek sağan, kocasına 12sinde satılan bir kız olur, bazen Afrika’da babası maden ocağında çalışan bir oğlan olur, bazen madencinin ta kendisi... Özgürlük böyle inciticidir işte. Kör bir ressamın parmaklarındadır özgürlük, sağır bir müzisyenin aletinden tınıları duyulur, ağlayan bir bebeğin ağlama hakkında haykırır, kır zincirlerimi, özgür bırak beni diye. Özgürlüğün kendisi tutsaktır aslında. Dünya acınacak halde değil mi? Kimdir bu milyarderler, kimin parasını kazanırlar, 7 ceddi fakir olandan ne farkı vardır bunların? Kolundaki 5 para etmez taşlarla yapılmış bileziğiyle annesinin kucağında sessizce dünyayı algılamaya çalışan, yüzünde, hayatında henüz 2 yıl geçirmiş olsa da, aldırış etmekten bıktığı sineklerle, milyarlık bir deklanşöre bakan çocukta mıdır özgürlük? Yoksa ülkesinde çıkarılan elmasları hangi Avrupalı’nın, hangi Amerikalı’nın takacağını umursayamadan, sırf ekmek parasına çalışan babasında mı?Özgürlük dediğinin, bir resim kadar anlamlı. Afrika’da kendi ülkesinde elması çıkaran aç, maden ahibi tok, elmaslı gerdanlığın sahibi ise “Duyarlı Trilyoner”. İşte özgürlüğün anahtarı bu kadar ağır... İşte özgürlük, sahip olan için değil, başkalarını özgür kılan için ağır.Özgürlük benim için ağır... Dünyanın bir yerinde binlerce çocuk aç olduğu için, hala bir kadın 300 YTL’ye kocaya satıldığı için, yaratılan ırk saçmalığından dolayı insanlar birbirini dinlemeden önce öldürdükleri için, insanlar para kazanmak adına uyuşturucu ürettikleri için, Kanal 7’leri zengin etmek adına dini sömürdükleri için, tarikat şeyhleine kız pazarlamak için sıraya girdikleri için, yediği domatesi üretene “Al ananı git” dedikleri, mehmetciğe kelle, katile sayın dediği için... Bunları kaldıramadığım için ağır... Ama özgürlük esas kime ağır biliyor musunuz?Özgürlük, bu olanları bilipte bilmezden gelenlere, televizyonlarda, eş dost toplantılarında onlara acıdığını söyleyenlere, 5 defa cip yakıp hala milyarlık cipler alanlara, hayırsever trilyonerlere, el etek öptürüp Müslüman ayağına yatan şeyhlere, uyuşturucu parasıyla, karaparayla hayır kurumu açanlara ağır, bunlara inananlara ise daha ağır... Ama onlar bir şeyin farkında değiller. Koyunlar da özgürdür. Hemde anlamadıkları kadar... “Camların boyununa, uyanık dudaklara yazarım adını. Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime, Derdimin duvarına yazarım adını. Bir sözün coşkusuyla dönüyorum hayata. Senin için doğmuşum haykırmaya... Hey özgürlük...” Ben açlıktan ölmek üzere olan son çocuk da doyana kadar özgür olamam. Ya siz?

Hiç yorum yok: