İnsan Olmayı Başarmak ( Bolu Olay Gazetesi 19 Eylül 2007 )

Türkiye’de gündem yerine oturdu, tam da beklediğim gibi ramazan ayının da rüzgarını arkasına alanlar yine hurafelerle milleti uyutma sevdasında. Türbelerden umut arayanlar dilek dilemeye giderken, uyanıklar da türbe önlerinde malzeme satıyorlar. Bir avuç sirke 1YTL. Türbelerden medet uman halkımızın hali beni karamsarlığa itmiyor değil. Ama asıl sorun, insanların türbelere bakış açısı.İnsanların dini duygularını böylesine saf olarak yaşaması ne kadar güzel. Ama saflık eğer kandırılma noktasına geliyorsa o zaman tehlikeli oluyor. Bakıyorsunuz ki her dileğin bir türbesi var. Cüzdan, anahtar sürüyorlar, tel koparıyorlar v.s.Oturup düşünmek lazım. Cüzdanı sürdün, para istedin. Çalışmadıktan, evde oturup kadın programı (ki bu isim bence kadınları aşağılamaktan başka birşey değil) seyrettikten sonra, bu yapılanlar beleşten mala mülke konma sevdası değil midir?Bize yakışır mı? Demek ki yakışıyor...Ankara Belediyesi 3.5 milyon insana ramazan çadırında iftar verecekmiş. Ankara nüfusu 4 milyon. Tabii ki buna yorum yapmayacağım. Durum açık...Bununla beraber iftar çadırlarında başka bir yanlış davranış beni yine rahatsız ediyor. Güzel bir düşünce, yapılması gereken bir şey. Bunda hemfikirim. Ama iftar çadırında protokol nedir? İnsanlar kapılarda beklerken protokoldeki para babaları, kalın enseli amcalar neden ellerini sallayarak içeri girer ve kendileri için hazırlanmış yerlerde yemeğin en güzel yerini bol kepçeden yer?Bu çadırın sahibi karşısında, diğer insanlar ezilmek zorunda mıdır? Çadır kurdu diye kimse kimseye teşekkür etmek zorunda değildir. Ama bakıyorsunuz şov yapmak için bir elini öptürmediği kalıyor. Burayı ben kurdum halindeler. Tam bir görmemişlik...Hani sağ elin verdiğini sol el görmeyecekti? Siz misiniz dindar? Hadi oradan...Önce insan olmak lazım. Açlık sınırında boğdukları halka 1 ay boyunca günde bir öğün yemek verecek, sonra milleti minnet eder hale getirecek. Büyük iş yapmış gibi ortada dolanacak, reklamını yapacak.Milletimiz de hesap etmiyor ki kendisinin fakir olmasının sebebi, o ensesi kalın, en göbeklisinden protokol babalarının zenginlikleridir.Birde lüks lokantalarda 100 milyona oruç açanlar var. Alın size ramazanın anlamını zerre kadar kavramayan bir zümre daha. Yine zengin yine zengin... Sanmayın ki zenginliğe düşmanım. Benim derdim sonradan görmelerle.Göbekli para babaları 100YTL’ye iftar yaparken, dışarıda insanlar 2-3 lira arıyor ki birşeyler yiyebilsin. Ufak bir hesapla bir kişinin 100YTL’ye çektiği ramazan ziyafeti, maksat nefsine hakim olmak ve paylaşmak ise, 5YTL’ye mal olacak bir iftar ile 20 kişiyi doyurur. 5 kişi arkadaşları ile birleşse 100 kişiyi doyuracak. Hadi onu geçtim 100 değil 50 liraya iftar yap, birkaç kişi daha doyur. Ama yok...Aç kalmaya alışmamış efendilerin, bütün gün aç kalan o marka gibi taşıdıkları göbeklerinin egosunu tatmin etmeleri lazım. İşte ben bu görmemişliğe karşıyım. Yoksa çalışan ve hak eden tabi ki kazansın.Bugün özel bir nedenden dolayı oruç tutamadım. Haliyle yemek yemem gerekti ve İstanbul’da tutucu bir semte yakındım. İnsanların bana o bakışını ve davranışlarını gördükten sonra anladım ki hoşgörü ölmüş ağlayanı yok. Laikler demokratik değil dediler ama esas bunu söyleyenlere bakmak lazım. Halkımın gözünü boyuyor bu adamlar. Yalanlar söylüyorlar...Yozlaşma hızla devam ediyor, dindarlık adı altında resmen yobazlık yapılmakta. Karşı gelene dinsiz, misyoner, faşist diyorlar. Ama desinler...Bu ramazan ayında hayatımda gördüğüm en muhteşem iyilikleri yaşadım... Paylaşmanın insancıl yanını yaşatan, şov niyeti olmayan insanlar vardı yanımızda. Onlara atılmış karalamaları da hatırlayınca dedim ki...İnanç ne sarıkta, ne sakalda, ne türbanda... İnanç, önce insan olmakla başlamakta...

Hiç yorum yok: