09:05’te Doğmalı ( Bolu Olay Gazetesi 10 Kasım 2007 )

Bugün saat 9:05 itibarı ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük kısmı bir riyakarlık sahnesi sergileyecek. Bu benim şahsi görüşüm olmakla beraber kendimi Aziz Nesin gibi hissetmiyorum. Neden derseniz, o benden daha iyi bir tahminci. Ama bugün benim derdim Atatürk’ün aramızda olmayışı değil. Hiçbir zaman da bu bana bir dert olmadı.Benim derdim bir Atatürk daha çıkması da değil. Keza bu topraklar bir Atatürk daha kaldıramaz. Yeni dünya düzeni de buna pek izin vermez zaten. Benim istediğim, Atatürkçüler çıkması da değil. Artık Atatürkçü olmak bir özellik de değil zaten. O kadar sıradanlaştı ki. Romantik oldukları su götürmez bir gerçek.Benim isteğim bu topraklarda Kemalist toplumbilimciler yetişmesi. Ben, Kemalizm’i diline dolayan değil, kalbinde saklayan, beyninde kurgulayan, değiştiren, geliştiren ve halkına doğru anlatan partiler ve liderler istiyorum. “Biz Kemalist’iz” yalanını artık yemeyen bir halk istiyorum.Kemalizm’i ideoloji olarak değil, bir davranış biçimi, bir hayat görüşü, düşünce sistemi olarak gören insanlar istiyorum ben.Her 10 Kasım’da daha da çok istiyorum...Artık bıktım ellerinde hançer, her 10 Kasımda Atatürk’ü anarken, aslında onu öldürenlerden. Nedir bu bilinçsizlik? Yüksek makamların üstün bilgeleriymiş gibi davrananlar, halka verip talkımı, kendi yutarken salkımı, bu Atatürkçü geçinenlerden gına geldi. Mesela size Atatürkçü nedir, nasıl Kemalist olunur, bu davranış biçimine nasıl dönüştürülür, dilim döndüğünce anlatayım.Bir gün bir Vali Yardımcımızı ziyarete gitmiştim. Sıcak kanlılığı ve geleceğimizi gençlerde görmesi beni çok mutlu etmişti. Kendimi bildim bileli devlete büyük bir saygı ile yaklaşmışımdır. Ki işte o gün bu saygım daha da arttı. Engelli bir genç arkadaşım vardı, benim gibi ziyarete gelen. Engeli bedeninde olan, yüreği tertemiz, tüm sağlıklılardan daha da insan olan bir arkadaşım bekliyordu kendisini.İçeri girmeden biraz konuşma fırsatımız oldu. Kendisi devlete sığınmıştı ama yardıma ihtiyacı olanları kucaklaması gereken devlete... İşte o sırada, dağ gibi güçlü, kaya gibi sert olan devletin, en şefkatli anını ve engelin bedende değil, çok akıllı geçinen beleşçilerde olduğunu gördüm. Çalışmak istiyordu genç arkadaşım. Her türlü engeline, hayatın bütün zahmetine aldırış etmeden, yaşamın hakkını alın teriyle almak istiyordu. Banka hortumlamak, şirket dolandırmak, çalmak çırpmak değil, emeğiyle kırmak istiyordu zincirlerini. Hayalperest diyen de oldu bana, romantik de... Ama ben inatla bunu anlatmak istiyordum.Kemalizm hayata karşı bir duruş, bir algılama, bir inanış meselesiydi. Kemalizm bir insanlık meselesiydi bence. Ve o gün, o Vali Yardımcımızın, engelli arkadaşa yaklaşımında hayat buldu Mustafa Kemal.İşte o günden beri artık bir nedenim daha var umutlanmak adına. Ben, yitirilmiş her günün, kendi hayatımızdan çalındığına değil, başkalarının hayatından çaldığımıza inanmaktan yanayım,Boşa giden her kelamın iletişmek için bir köprü değil, ilerleyişi engelleyen bir duvar olduğundan yanayım,Elimizdeki her anın, bizim için değil, insanlık için bir fırsat olarak görülmesinden yanayım... Bugün 10 Kasım. Ben her gün yeniden doğmaktan yanayım

Hiç yorum yok: